Thorndike kedi deneyi nedir ?

Ece

New member
Thorndike’ın Kedi Deneyi: Öğrenmenin Sınırları mı, Toplumun Kafesi mi?

Selam dostlar,

Bugün sizlerle, belki de psikoloji tarihinde en basit ama en düşündürücü deneylerden biri olan Thorndike’ın kedi deneyi üzerinden biraz sohbet etmek istiyorum. Fakat sadece “öğrenme psikolojisi” bağlamında değil… Bu deneyi; toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet pencerelerinden, yani insanın kendi sınırlarını aşma mücadelesi üzerinden okumayı deneyeceğiz.

Çünkü bazen bir kedinin kafesten çıkış yolu arayışı, insanlığın yüzyıllardır süren özgürlük arayışını da anlatır.

---

Deneyin Hikâyesi: Bir Kedi, Bir Kafes ve Bir Ders

1900’lerin başında Amerikalı psikolog Edward Thorndike, öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini anlamak için bir dizi deney yaptı. En ünlüsü “kedi deneyi” olarak bilinir. Thorndike bir kediyi, içinde bir kolu çektiğinde kapısı açılan bir kutuya (problem kutusu) koydu.

Başlangıçta kedi rastgele hareket eder, miyavlar, çırpınır; ama tesadüfen kola bastığında kapı açılır ve ödülünü — dışarı çıkışı — elde eder. Bu deney defalarca tekrarlandığında kedi, sonunda doğrudan kola basmayı öğrenir. Thorndike bu süreci “deneme-yanılma yoluyla öğrenme” olarak tanımladı.

Basit görünüyor, değil mi? Ama aslında bu deney, davranışın nasıl kalıplaştığını, ödül ve cezanın nasıl alışkanlık yarattığını anlatır. İnsan davranışlarını da anlamanın temellerinden biri hâline gelir.

---

Toplumsal Kafesler: Kim Öğreniyor, Kim Çırpınıyor?

Şimdi bu deneyin metaforik yönüne bakalım. Kedi, tıpkı insan gibi, bir sistemin içinde doğru yolu bulmaya çalışıyor. Peki, bu sistemin sınırlarını kim çiziyor?

Toplumsal cinsiyet rollerine baktığımızda, kadınların ve erkeklerin farklı “kafeslerde” doğduğunu fark ediyoruz. Kadınlara, ne kadar ilerleyeceklerini belirleyen görünmez sınırlar; erkeklere ise, duygularını bastırıp başarıya odaklanmaları öğretiliyor.

Bir kadının “toplumun beğenisini” kazanması, çoğu zaman kendi yolunu bulmasından değil, sistemin ödüllendirdiği kalıplara uymasından geçiyor.

Bir erkeğin “başarılı” sayılması da çoğu kez, özgünlüğünü koruyarak değil, düzenin beklediği tepkiyi vererek mümkün oluyor.

Tıpkı Thorndike’ın kedisi gibi, biz de ödülü almak için doğru kola basmaya alışıyoruz — ama bazen fark etmeden kendi kafesimizin içinde yaşamayı öğreniyoruz.

---

Kadınların Perspektifi: Empatiyle Kafesin Dışını Görmek

Kadınlar, tarih boyunca toplumsal kısıtlamaların ve sessiz kalıpların içinde, kendi “kafeslerinden çıkma” mücadelesini verdiler. Thorndike’ın kedisi, kaçış yolunu öğrenmek için defalarca deneme yaptı; kadınlar da aynı şekilde, tarih boyunca toplumsal bariyerleri kırmak için defalarca mücadele etti.

Ama onların farkı, yalnızca kendi çıkışlarını değil, topluluğun tamamını özgürleştirmeyi hedeflemeleriydi.

Kadınların bu süreçte geliştirdiği empati, onları bireysel değil kolektif bir öğrenmeye yöneltti. “Ben çıktım” demek yerine “Hepimiz çıkalım” demek, toplumsal adaletin temelini oluşturdu.

Bugün feminizm, eşitlik ve çeşitlilik hareketleri tam da bu yüzden önemlidir: Çünkü Thorndike’ın deneyindeki gibi yalnızca bir kedinin değil, tüm kedilerin dışarı çıkabileceği bir dünya istiyoruz.

---

Erkeklerin Perspektifi: Sistemi Çözmek ve Yeniden Kurmak

Erkeklerse bu hikâyede genellikle sistemin içinde çözüm arayan, daha analitik bir konumda oluyorlar. “Kafesi kim yaptı?”, “Kolu neden orada?”, “Bu düzen neden böyle işliyor?” gibi sorular, erkeklerin tarihsel olarak sistemle kurduğu analitik ilişkiyi yansıtıyor.

Fakat burada da önemli bir nokta var: Erkekler genellikle sistemi anlamaya çalışırken, duygusal yanlarını ihmal ediyorlar.

Thorndike’ın deneyine göre, davranış tekrarlandıkça alışkanlığa dönüşür. Erkeklerin “duygusuz ol, güçlü ol” kalıbı da tam böyle bir öğrenilmiş davranıştır. Oysa toplumsal adalet için yalnızca zekâyla değil, kalple de düşünmek gerekir.

Belki de erkeklerin bugünkü görevi, sadece kafesi analiz etmek değil, anahtarı paylaşmayı öğrenmek olmalıdır.

---

Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Bağlamında: Kafesin Kapısını Kim Tutuyor?

Thorndike’ın deneyinde bir “kol” vardır — o kol, çıkışı belirler.

Toplumda da benzer şekilde, bazı kesimler bu kolu daha kolay bulur: ekonomik olarak güçlü olanlar, belirli ırk ya da cinsiyet avantajlarına sahip olanlar, sistemin ödüllendirdiği davranışları tekrarlayanlar…

Ama ya dezavantajlı gruplar?

Onlar bazen o kolun varlığından bile habersiz bırakılır. Eğitim, gelir, dil, cinsiyet kimliği gibi faktörler, kimlerin “çıkış yolunu” öğrenebileceğini belirler.

Bu yüzden sosyal adalet, sadece “kafesin kapısını açmak” değil, herkesin aynı bilgiye, fırsata ve deneme hakkına sahip olmasını sağlamak demektir.

Thorndike’ın kedisi bireyseldi; ama biz artık kolektifiz.

Birimiz kafesten çıkarken diğerinin orada kalmasına göz yumarsak, o deneyden hiçbir şey öğrenmemişiz demektir.

---

Deneme-yanılma mı, dayanışma ve değişim mi?

Thorndike’ın teorisi, “deneme-yanılma yoluyla öğrenme”yi vurgular.

Ama toplumsal yaşamda bu bazen acımasız olabilir. Çünkü bazı denemelerin bedelini tek tek bireyler öder; bazen de tüm bir toplum.

Kadınlar, LGBTİ+ bireyler, azınlıklar… Onlar defalarca denedi, yanıldı, susturuldu — ama her defasında bir adım daha ilerlediler.

Belki de yeni kuşaklara bırakmamız gereken ders şu:

Artık “deneme-yanılma” yerine “deneme-paylaşma” çağına geçmeliyiz. Çünkü bilgi, dayanışmayla çoğaldığında sistem değişir.

---

Sonuç: Kafesin Kapısını Açmak Yetmez, Onu Kaldırmak Gerek

Thorndike’ın kedisi sonunda kapının kolunu buldu ve özgürlüğe çıktı.

Ama biz, insanlık olarak hâlâ kendi kutularımızdayız. Cinsiyet kalıpları, ekonomik eşitsizlik, önyargılar, etiketler… Her biri bizi başka bir kafeste tutuyor.

O yüzden belki artık şu soruyu sormalıyız:

“Biz o kediden ne öğrendik?”

Sadece doğru kolu bulmayı mı, yoksa sistemin kendisini yeniden kurmayı mı?

Çünkü adalet, bir kişinin çıkışı değil, herkesin eşit çıkış hakkına sahip olduğu bir düzen kurabilmektir.

Ve belki de o gün geldiğinde, “öğrenme” artık sadece deneme-yanılma değil; anlama ve dönüştürme anlamına gelecek.

---

Forumdaşlar, sizce toplum olarak hâlâ Thorndike’ın kutusunda mıyız?

Kafesin kolunu bulanlar, diğerlerine nasıl yol gösterebilir?

Belki de şimdi biraz durup hep birlikte düşünme zamanı…
 
Üst