Yargılamada Kadının Beyanı Esas mıdır? Bir Kahve Sohbetinden Mahkeme Salonuna
Düşünün, arkadaşlarla kafede oturuyorsunuz. Masada üç kadın, üç erkek. Konu bir şekilde mahkeme salonlarına, hukuka ve “kadının beyanı esastır” meselesine geliyor. Erkekler hemen stratejik pozisyonlarını alıyor, “Ya tamam da, her beyan doğru mu kardeşim? Yanlış beyan varsa ne olacak?” diye sorular soruyor. Kadınlarsa empatik bir refleksle devreye giriyor: “Ama yıllarca kadınlar zaten sesini çıkaramadı, beyanı ciddiye alınmasa nasıl korunacak?” İşte bu sahne, aslında memlekette yıllardır süren tartışmanın küçük bir prototipi gibi.
Erkeklerin Çözüm Odaklı Beyin Fırtınası
Erkek kafası diyor ki: “Madem ortada bir suç iddiası var, o zaman kanıt lazım, delil lazım, kamera kaydı lazım. Yoksa herkes kafasına göre konuşur, mahkeme de nasıl karar versin?” Yani meseleye tamamen satranç tahtasındaki hamleler gibi bakıyorlar. “Şah buradaysa vezir buraya gitsin” mantığı. Onlara göre, işin garantisi stratejik bir sistem kurmak: Kadın beyanı dinlensin ama tek başına yeterli olmasın.
Burada ironik olan şu: Erkekler bu tartışmayı yaparken aslında çözüm ürettiklerini sanıyorlar. Ama kadın tarafı buna bakıp, “Siz gene bizi şüpheli pozisyona soktunuz, güvenilmez ilan ettiniz” diye algılıyor. Çünkü erkek için mesele mantık; kadın içinse mesele güven.
Kadınların Empati Radarları
Kadın gözüyle olay çok başka görünüyor. Yıllarca “Sen susta rezil olmayalım” diyen toplumda büyümüş, her adımda “Ya kim inanır ki bana?” kaygısı taşımış biri için beyanın kıymeti bambaşka. O yüzden “kadının beyanı esastır” denildiğinde kadınlar bunu, kendilerine açılan bir güven kapısı olarak görüyor.
Kadınlar için mesele “Delil var mı?” sorusundan önce, “Senin sözün başlı başına değerlidir” mesajı. Empati odaklı bir refleks bu. Çünkü onlar olaya yalnızca hukuki açıdan değil, aynı zamanda duygusal ve toplumsal açıdan da bakıyor.
Kahve Masasında Çıkan Absürt Senaryolar
Bakın, işin komiği şu: Masadaki erkeklerden biri hemen örnek veriyor, “Ya kız arkadaşımla kavga etsek, sonra bana sinirlenip gidip suçlama yapsa? Hemen ben suçlu mu olacağım?” Kadınlardan biri de kahvesini karıştırırken cevaplıyor: “Aman, seninle kim uğraşacak da gelip beyanla hayatını karartacak? Zaten öyle şeyler kolay olmuyor.”
Bir başkası ise iyice abartıyor: “Yarın biri dese ki, bu adam otobüste bana ters baktı, ben ne yapacağım?” İşte tam burada kadınlardan kahkaha kopuyor: “Sen otobüste kimseye bakmıyorsun zaten, o yüzden rahat ol!”
Mesele aslında bu absürt örneklerin gölgesinde değil. Asıl mesele şu: Kadının beyanı neden önemli? Çünkü aksi durumda kadınlar çoğu zaman seslerini duyuramıyor.
Hukuk ve Gerçek Hayat Arasında Bir Köprü
Tabii şunu unutmamak lazım: “Kadının beyanı esastır” demek, “Kadının söylediği kesin doğrudur, delile gerek yoktur” demek değil. Hukuki süreçte hâkim beyanı esas alır ama bunun yanında soruşturma açılır, deliller toplanır, taraflar dinlenir. Yani sistem, otomatik olarak “Kadın haklıdır, erkek suçludur” diye işlemiyor.
Ama işin toplumsal kısmı biraz daha hassas. Çünkü kadının sözü en baştan şüpheyle karşılanırsa, zaten konuşmaya cesaret edemez. Beyanın esas alınması, işte bu bariyeri kaldırmak için önemli bir mesajdır: “Sen konuş, biz seni ciddiye alıyoruz.”
Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Kaygısı
Erkek tarafı “Haksız yere suçlanmak istemiyoruz” diye kaygılanıyor. Kadın tarafı “Sesimi duyuramamaktan korkuyorum” diye kaygılanıyor. Aslında iki tarafın da derdi haklı. Yani biri satranç tahtasındaki hamleyi, diğeri kalp tahtasındaki yarayı düşünüyor.
Hukuk ise bu iki yaklaşımı birleştirmeye çalışıyor. Strateji ile empati, kanıt ile güven, mantık ile duygu arasında gidip gelen bir denge arayışı var.
Toplumun Gözüyle Bakınca
Forumlarda, sosyal medyada ya da sokakta bu mesele konuşulunca genelde iş hızla ikiye ayrılıyor:
- “Kadının beyanı esastır, çünkü kadınlar yıllarca susturuldu!”
- “Hayır, bu sistem suistimal edilmeye çok açık!”
Gerçekte ise mesele bu kadar keskin değil. Çünkü hukuk bir terazidir. Ne tamamen duyguyla ne de tamamen stratejiyle işler. Önemli olan, kadınların beyanının ciddiye alınması, ama bunun tek başına mahkûmiyet sebebi olmaması.
Biraz Mizah, Biraz Ciddiyet
Düşünsenize, erkekler “Her an suçlanabilirim” korkusuyla gezerken, kadınlar da “Asla inanılmayacağım” korkusuyla dolaşıyor. Aslında ikisi de huzursuz. Ama mesele mizaha vurunca şöyle bir tablo çıkıyor: Erkekler adeta sürekli gözlerini yere dikip “Aman yanlış anlaşılmasın” modunda, kadınlar ise seslerini yükseltmek için bir megafon arıyor.
İşte bu yüzden kadının beyanının esas alınması, bir güven inşası meselesi. Hukuk dediğimiz şey sadece kanun maddelerinden değil, toplumun adalet duygusundan da besleniyor.
Son Söz: Mahkeme Salonu Hepimizin Masası
Kafedeki o masadan mahkeme salonuna geçtiğinizde, mesele aslında aynı kalıyor: Erkekler çözüm arıyor, kadınlar güven arıyor. Hukuk ise ikisini bir arada yürütmeye çalışıyor.
Kadının beyanı esastır çünkü tarih boyunca çoğu kadın zaten susturuldu. Ama bu esasiyet, körü körüne “beyan tek başına mahkûmiyet getirir” anlamına gelmiyor. Önemli olan, o beyanı ciddiye almak, ardından adil bir sürecin işletilmesini sağlamak.
Belki de en doğrusu, kahve masasındaki o absürt örnekler üzerinden değil de, gerçek hayatta yaşanan onca sessiz kalmış hikâyeden yola çıkmak. Çünkü sonuçta, hepimizin istediği şey aynı: Bir toplumda kadın da erkek de kendini güvende hissetsin.
---
Kelime sayısı: ~835
Düşünün, arkadaşlarla kafede oturuyorsunuz. Masada üç kadın, üç erkek. Konu bir şekilde mahkeme salonlarına, hukuka ve “kadının beyanı esastır” meselesine geliyor. Erkekler hemen stratejik pozisyonlarını alıyor, “Ya tamam da, her beyan doğru mu kardeşim? Yanlış beyan varsa ne olacak?” diye sorular soruyor. Kadınlarsa empatik bir refleksle devreye giriyor: “Ama yıllarca kadınlar zaten sesini çıkaramadı, beyanı ciddiye alınmasa nasıl korunacak?” İşte bu sahne, aslında memlekette yıllardır süren tartışmanın küçük bir prototipi gibi.
Erkeklerin Çözüm Odaklı Beyin Fırtınası
Erkek kafası diyor ki: “Madem ortada bir suç iddiası var, o zaman kanıt lazım, delil lazım, kamera kaydı lazım. Yoksa herkes kafasına göre konuşur, mahkeme de nasıl karar versin?” Yani meseleye tamamen satranç tahtasındaki hamleler gibi bakıyorlar. “Şah buradaysa vezir buraya gitsin” mantığı. Onlara göre, işin garantisi stratejik bir sistem kurmak: Kadın beyanı dinlensin ama tek başına yeterli olmasın.
Burada ironik olan şu: Erkekler bu tartışmayı yaparken aslında çözüm ürettiklerini sanıyorlar. Ama kadın tarafı buna bakıp, “Siz gene bizi şüpheli pozisyona soktunuz, güvenilmez ilan ettiniz” diye algılıyor. Çünkü erkek için mesele mantık; kadın içinse mesele güven.
Kadınların Empati Radarları
Kadın gözüyle olay çok başka görünüyor. Yıllarca “Sen susta rezil olmayalım” diyen toplumda büyümüş, her adımda “Ya kim inanır ki bana?” kaygısı taşımış biri için beyanın kıymeti bambaşka. O yüzden “kadının beyanı esastır” denildiğinde kadınlar bunu, kendilerine açılan bir güven kapısı olarak görüyor.
Kadınlar için mesele “Delil var mı?” sorusundan önce, “Senin sözün başlı başına değerlidir” mesajı. Empati odaklı bir refleks bu. Çünkü onlar olaya yalnızca hukuki açıdan değil, aynı zamanda duygusal ve toplumsal açıdan da bakıyor.
Kahve Masasında Çıkan Absürt Senaryolar
Bakın, işin komiği şu: Masadaki erkeklerden biri hemen örnek veriyor, “Ya kız arkadaşımla kavga etsek, sonra bana sinirlenip gidip suçlama yapsa? Hemen ben suçlu mu olacağım?” Kadınlardan biri de kahvesini karıştırırken cevaplıyor: “Aman, seninle kim uğraşacak da gelip beyanla hayatını karartacak? Zaten öyle şeyler kolay olmuyor.”
Bir başkası ise iyice abartıyor: “Yarın biri dese ki, bu adam otobüste bana ters baktı, ben ne yapacağım?” İşte tam burada kadınlardan kahkaha kopuyor: “Sen otobüste kimseye bakmıyorsun zaten, o yüzden rahat ol!”
Mesele aslında bu absürt örneklerin gölgesinde değil. Asıl mesele şu: Kadının beyanı neden önemli? Çünkü aksi durumda kadınlar çoğu zaman seslerini duyuramıyor.
Hukuk ve Gerçek Hayat Arasında Bir Köprü
Tabii şunu unutmamak lazım: “Kadının beyanı esastır” demek, “Kadının söylediği kesin doğrudur, delile gerek yoktur” demek değil. Hukuki süreçte hâkim beyanı esas alır ama bunun yanında soruşturma açılır, deliller toplanır, taraflar dinlenir. Yani sistem, otomatik olarak “Kadın haklıdır, erkek suçludur” diye işlemiyor.
Ama işin toplumsal kısmı biraz daha hassas. Çünkü kadının sözü en baştan şüpheyle karşılanırsa, zaten konuşmaya cesaret edemez. Beyanın esas alınması, işte bu bariyeri kaldırmak için önemli bir mesajdır: “Sen konuş, biz seni ciddiye alıyoruz.”
Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Kaygısı
Erkek tarafı “Haksız yere suçlanmak istemiyoruz” diye kaygılanıyor. Kadın tarafı “Sesimi duyuramamaktan korkuyorum” diye kaygılanıyor. Aslında iki tarafın da derdi haklı. Yani biri satranç tahtasındaki hamleyi, diğeri kalp tahtasındaki yarayı düşünüyor.
Hukuk ise bu iki yaklaşımı birleştirmeye çalışıyor. Strateji ile empati, kanıt ile güven, mantık ile duygu arasında gidip gelen bir denge arayışı var.
Toplumun Gözüyle Bakınca
Forumlarda, sosyal medyada ya da sokakta bu mesele konuşulunca genelde iş hızla ikiye ayrılıyor:
- “Kadının beyanı esastır, çünkü kadınlar yıllarca susturuldu!”
- “Hayır, bu sistem suistimal edilmeye çok açık!”
Gerçekte ise mesele bu kadar keskin değil. Çünkü hukuk bir terazidir. Ne tamamen duyguyla ne de tamamen stratejiyle işler. Önemli olan, kadınların beyanının ciddiye alınması, ama bunun tek başına mahkûmiyet sebebi olmaması.
Biraz Mizah, Biraz Ciddiyet
Düşünsenize, erkekler “Her an suçlanabilirim” korkusuyla gezerken, kadınlar da “Asla inanılmayacağım” korkusuyla dolaşıyor. Aslında ikisi de huzursuz. Ama mesele mizaha vurunca şöyle bir tablo çıkıyor: Erkekler adeta sürekli gözlerini yere dikip “Aman yanlış anlaşılmasın” modunda, kadınlar ise seslerini yükseltmek için bir megafon arıyor.
İşte bu yüzden kadının beyanının esas alınması, bir güven inşası meselesi. Hukuk dediğimiz şey sadece kanun maddelerinden değil, toplumun adalet duygusundan da besleniyor.
Son Söz: Mahkeme Salonu Hepimizin Masası
Kafedeki o masadan mahkeme salonuna geçtiğinizde, mesele aslında aynı kalıyor: Erkekler çözüm arıyor, kadınlar güven arıyor. Hukuk ise ikisini bir arada yürütmeye çalışıyor.
Kadının beyanı esastır çünkü tarih boyunca çoğu kadın zaten susturuldu. Ama bu esasiyet, körü körüne “beyan tek başına mahkûmiyet getirir” anlamına gelmiyor. Önemli olan, o beyanı ciddiye almak, ardından adil bir sürecin işletilmesini sağlamak.
Belki de en doğrusu, kahve masasındaki o absürt örnekler üzerinden değil de, gerçek hayatta yaşanan onca sessiz kalmış hikâyeden yola çıkmak. Çünkü sonuçta, hepimizin istediği şey aynı: Bir toplumda kadın da erkek de kendini güvende hissetsin.
---
Kelime sayısı: ~835