Berk
New member
Şam’ın Sessiz Tanığı: Peygamberin Gölgesinde Bir Yolculuk
Bir akşamüstü forumda, güneşin son ışıkları pencereme vururken bu satırları yazıyorum. Belki siz de benim gibi, bir yerin hikâyesini duymadan o toprağın sesini duyamayanlardansınızdır. Bugün sizi, tozlu yolların ve kadim duaların yankılandığı bir yere, Şam’a götürmek istiyorum. Çünkü orada, zamanın bile saygıyla durduğu bir hikâye var.
Bir Şehir, Bir Sır: Şam’ın Kalbindeki Mezar
Suriye’nin başkenti Şam… Dicle ile Fırat’ın kadim kardeşliği kadar eski, taş sokaklarında tarih yürür bu şehirde. Ama Şam sadece bir şehir değil; o, insanlığın unutulmaz hafızasıdır. Rivayetlere göre bu şehirde Hz. Yahya’nın (Vaftizci Yahya) kabri bulunur. Evet, Şam’daki meşhur Emeviye Camii’nin içinde, camdan bir sanduka içinde huzurla yatan o baş, Hz. Yahya’ya aittir.
Halk arasında anlatılanlara göre, Hz. Yahya genç yaşında doğruluk uğruna canını vermiştir. O, adaletin sesi olmuş; zalime karşı sözüyle direnen bir peygamberdi. Ve bugün, o ses hâlâ Şam’ın rüzgârında fısıldar.
Ama bu hikâyeyi sadece tarihin soğuk sayfalarından değil, yaşayan insanların gözünden görmek istedim. Bu yüzden, sizi bir hikâyenin içine davet ediyorum — hem geçmişin hem bugünün kesiştiği bir yolculuğa.
Bir Yolculuk Başlıyor: Leyla ve Amir’in Arayışı
Leyla, Şam’da doğmuş ama savaş yüzünden Lübnan’a sığınmak zorunda kalmış genç bir tarih öğrencisiydi. Köklerini kaybetmemek için her gece dedesinin anlattığı efsaneleri defterine yazardı. Bir gün, o defterdeki cümlelerden biri yüreğine dokundu:
“Şam’ın kalbinde yatan peygamber, hâlâ doğruluğu fısıldar; dinlemeyi bilen bulur onu.”
Amir ise İstanbul’da büyümüş bir mimardı. Savaş sonrası yeniden inşa için Şam’a gönüllü gitmişti. Onun için her taş, bir medeniyetin hikâyesini anlatıyordu. Tesadüfün güzelliğiyle yolları Emeviye Camii avlusunda kesişti. Leyla, sandukanın önünde ellerini dua için kaldırırken, Amir’in gözü kadim kubbelerin mühendislik harikasına takılmıştı.
Bir anlık sessizlik… Sonra Leyla’nın sesi duyuldu:
“Biliyor musun, bu şehir erkeklerin stratejisiyle, kadınların sabrıyla ayakta kalmış. Yahya’nın hikâyesi de öyle. Birinin aklıyla, diğerinin yüreğiyle tamamlanmış.”
Amir başını çevirdi, gülümsedi. “Belki de Tanrı, insanı iki kanatla uçurmak istemiştir: akıl ve merhamet.”
Doğruluğun Bedeli: Hz. Yahya’nın Hikâyesi
Hz. Yahya’nın hikâyesi, iktidarın karşısında sözün gücünü temsil eder. Kral Herod’un haksız bir evliliğini eleştirdiği için başı kesilmiş, ama sözü asla susturulamamıştır. Onun başı Emeviye Camii’nde, bedeni ise kutsal bir sembol gibi farklı coğrafyalarda anılır.
Leyla, Amir’e döndü:
“Düşünsene,” dedi, “Bir insan doğruluk uğruna başını verir ama yine de adaletin sesi olmaya devam eder. Biz bugün bile onun huzurundayız.”
Amir başını eğdi, “Evet, ama biz doğruluk dediğimizde artık kimin sözünü dinleyeceğimizi bile bilmiyoruz. Erkekler strateji kurar, kadınlar empatiyle bağ kurar… Ama belki de ikisi birlikte olunca adalet doğar.”
O an avludaki sessizlikte, eski taşlardan sızan bir yankı gibi bir şey hissettiler. Sanki Yahya’nın sesi: “Hakikat için konuş, ama kalbini taş yapma.”
Savaşın Gölgesinde İnsanlık
Şam bugün yorgun bir şehir. Savaşın izleri, binalardan çok insanların gözlerinde. Ama hâlâ Emeviye Camii’nde bir huzur var. Leyla’nın gözleri yaşardı.
“Burada, kadınlar çocuklarını korumak için dua ederken, erkekler duvarları onarmaya çalışıyor. Ama ikisi de aynı şeyi yapıyor aslında: Yaşamı savunuyor.”
Amir başını salladı. “Belki de insanlığın kurtuluşu, kadının şefkatinde ve erkeğin kararlılığında değil, ikisinin birbirine inanmasında.”
Onlar konuşurken, minarenin tepesinden ezan sesi yükseldi. Ezanın melodisi, sanki geçmişle geleceği birbirine bağlayan bir köprü gibiydi. O an ikisi de sustu, sadece dinlediler. Çünkü bazen sessizlik, en güçlü dua olur.
Bir Şehirden Fazlası: Şam’ın Mesajı
Şam, sadece bir coğrafya değil. O, insanın adaletle, sevgiyle, dirençle sınandığı bir aynadır. Hz. Yahya’nın mezarı, sadece bir kutsal emanet değil, aynı zamanda bir uyarıdır:
“Doğruluk kolay değildir, ama onsuz hiçbir medeniyet ayakta kalmaz.”
Leyla, camiden çıkarken dönüp son kez baktı. “Amir,” dedi, “Bu şehir bize ne öğretti biliyor musun?”
Amir gülümsedi. “Evet. Hakikati korumak bazen susmakla, bazen konuşmakla olur. Ama her zaman yüreğini dinlemekle başlar.”
Sizce Bugün Kim Doğruluğu Fısıldıyor?
Bu hikâyeyi okurken belki siz de kendinize şu soruyu sorarsınız: Biz bugün Hz. Yahya’nın doğruluk mirasına ne kadar yakınız? Stratejiyle mi, empatiyle mi, yoksa ikisinin dengesiyle mi ilerliyoruz?
Şam’ın taş sokaklarında yürüyen biri olsanız, hangi sesi dinlerdiniz — aklın mı, kalbin mi?
Belki de asıl cevap, ikisini birden duymakta. Çünkü tarihin en derin peygamber hikâyeleri, sadece inanç değil, insanlık dersi de taşır. Ve Şam, hâlâ o dersi fısıldıyor:
“Doğruluk, her çağda yeniden doğar — eğer biri onu duymaya cesaret ederse.”
Bir akşamüstü forumda, güneşin son ışıkları pencereme vururken bu satırları yazıyorum. Belki siz de benim gibi, bir yerin hikâyesini duymadan o toprağın sesini duyamayanlardansınızdır. Bugün sizi, tozlu yolların ve kadim duaların yankılandığı bir yere, Şam’a götürmek istiyorum. Çünkü orada, zamanın bile saygıyla durduğu bir hikâye var.
Bir Şehir, Bir Sır: Şam’ın Kalbindeki Mezar
Suriye’nin başkenti Şam… Dicle ile Fırat’ın kadim kardeşliği kadar eski, taş sokaklarında tarih yürür bu şehirde. Ama Şam sadece bir şehir değil; o, insanlığın unutulmaz hafızasıdır. Rivayetlere göre bu şehirde Hz. Yahya’nın (Vaftizci Yahya) kabri bulunur. Evet, Şam’daki meşhur Emeviye Camii’nin içinde, camdan bir sanduka içinde huzurla yatan o baş, Hz. Yahya’ya aittir.
Halk arasında anlatılanlara göre, Hz. Yahya genç yaşında doğruluk uğruna canını vermiştir. O, adaletin sesi olmuş; zalime karşı sözüyle direnen bir peygamberdi. Ve bugün, o ses hâlâ Şam’ın rüzgârında fısıldar.
Ama bu hikâyeyi sadece tarihin soğuk sayfalarından değil, yaşayan insanların gözünden görmek istedim. Bu yüzden, sizi bir hikâyenin içine davet ediyorum — hem geçmişin hem bugünün kesiştiği bir yolculuğa.
Bir Yolculuk Başlıyor: Leyla ve Amir’in Arayışı
Leyla, Şam’da doğmuş ama savaş yüzünden Lübnan’a sığınmak zorunda kalmış genç bir tarih öğrencisiydi. Köklerini kaybetmemek için her gece dedesinin anlattığı efsaneleri defterine yazardı. Bir gün, o defterdeki cümlelerden biri yüreğine dokundu:
“Şam’ın kalbinde yatan peygamber, hâlâ doğruluğu fısıldar; dinlemeyi bilen bulur onu.”
Amir ise İstanbul’da büyümüş bir mimardı. Savaş sonrası yeniden inşa için Şam’a gönüllü gitmişti. Onun için her taş, bir medeniyetin hikâyesini anlatıyordu. Tesadüfün güzelliğiyle yolları Emeviye Camii avlusunda kesişti. Leyla, sandukanın önünde ellerini dua için kaldırırken, Amir’in gözü kadim kubbelerin mühendislik harikasına takılmıştı.
Bir anlık sessizlik… Sonra Leyla’nın sesi duyuldu:
“Biliyor musun, bu şehir erkeklerin stratejisiyle, kadınların sabrıyla ayakta kalmış. Yahya’nın hikâyesi de öyle. Birinin aklıyla, diğerinin yüreğiyle tamamlanmış.”
Amir başını çevirdi, gülümsedi. “Belki de Tanrı, insanı iki kanatla uçurmak istemiştir: akıl ve merhamet.”
Doğruluğun Bedeli: Hz. Yahya’nın Hikâyesi
Hz. Yahya’nın hikâyesi, iktidarın karşısında sözün gücünü temsil eder. Kral Herod’un haksız bir evliliğini eleştirdiği için başı kesilmiş, ama sözü asla susturulamamıştır. Onun başı Emeviye Camii’nde, bedeni ise kutsal bir sembol gibi farklı coğrafyalarda anılır.
Leyla, Amir’e döndü:
“Düşünsene,” dedi, “Bir insan doğruluk uğruna başını verir ama yine de adaletin sesi olmaya devam eder. Biz bugün bile onun huzurundayız.”
Amir başını eğdi, “Evet, ama biz doğruluk dediğimizde artık kimin sözünü dinleyeceğimizi bile bilmiyoruz. Erkekler strateji kurar, kadınlar empatiyle bağ kurar… Ama belki de ikisi birlikte olunca adalet doğar.”
O an avludaki sessizlikte, eski taşlardan sızan bir yankı gibi bir şey hissettiler. Sanki Yahya’nın sesi: “Hakikat için konuş, ama kalbini taş yapma.”
Savaşın Gölgesinde İnsanlık
Şam bugün yorgun bir şehir. Savaşın izleri, binalardan çok insanların gözlerinde. Ama hâlâ Emeviye Camii’nde bir huzur var. Leyla’nın gözleri yaşardı.
“Burada, kadınlar çocuklarını korumak için dua ederken, erkekler duvarları onarmaya çalışıyor. Ama ikisi de aynı şeyi yapıyor aslında: Yaşamı savunuyor.”
Amir başını salladı. “Belki de insanlığın kurtuluşu, kadının şefkatinde ve erkeğin kararlılığında değil, ikisinin birbirine inanmasında.”
Onlar konuşurken, minarenin tepesinden ezan sesi yükseldi. Ezanın melodisi, sanki geçmişle geleceği birbirine bağlayan bir köprü gibiydi. O an ikisi de sustu, sadece dinlediler. Çünkü bazen sessizlik, en güçlü dua olur.
Bir Şehirden Fazlası: Şam’ın Mesajı
Şam, sadece bir coğrafya değil. O, insanın adaletle, sevgiyle, dirençle sınandığı bir aynadır. Hz. Yahya’nın mezarı, sadece bir kutsal emanet değil, aynı zamanda bir uyarıdır:
“Doğruluk kolay değildir, ama onsuz hiçbir medeniyet ayakta kalmaz.”
Leyla, camiden çıkarken dönüp son kez baktı. “Amir,” dedi, “Bu şehir bize ne öğretti biliyor musun?”
Amir gülümsedi. “Evet. Hakikati korumak bazen susmakla, bazen konuşmakla olur. Ama her zaman yüreğini dinlemekle başlar.”
Sizce Bugün Kim Doğruluğu Fısıldıyor?
Bu hikâyeyi okurken belki siz de kendinize şu soruyu sorarsınız: Biz bugün Hz. Yahya’nın doğruluk mirasına ne kadar yakınız? Stratejiyle mi, empatiyle mi, yoksa ikisinin dengesiyle mi ilerliyoruz?
Şam’ın taş sokaklarında yürüyen biri olsanız, hangi sesi dinlerdiniz — aklın mı, kalbin mi?
Belki de asıl cevap, ikisini birden duymakta. Çünkü tarihin en derin peygamber hikâyeleri, sadece inanç değil, insanlık dersi de taşır. Ve Şam, hâlâ o dersi fısıldıyor:
“Doğruluk, her çağda yeniden doğar — eğer biri onu duymaya cesaret ederse.”