Özgüven ve güven arasındaki fark nedir ?

Hasan

Global Mod
Global Mod
[color=]Giriş[/color]

Selam arkadaşlar — sizlerle bu satırlarda hem içten hem kafa çalıştıran bir yolculuğa çıkmak istiyorum. Bu forumun samimi atmosferinde bir soruya kafa yormak isterim: “özgüven” ile “güven” arasındaki fark ne? Hani bazılarımız der ki “ben özgüvenliyim,” bazılarımız “insanlara ya da sürece güveniyorum.” Ama bu iki kavram pek çoğumuzun zihninde birbirine karışıyor. Gelin birlikte açalım, derinleştirelim; çünkü bana kalırsa bu ikisi arasındaki farkı kavramak, kendimizle, ilişkilerimizle ve toplumsal aidiyetimizle daha bilinçli kurmamız demek.

[color=]Özgüven ve Güvenin Kökenleri[/color]

Öncelikle, “özgüven” içsel bir durumu, “güven” ise dışa dönük bir ilişkiyi tanımlar. Özgüven — kişinin kendi yeteneklerine, değerine, hayatta karşılaşacağı zorluklarla başa çıkabileceğine dair hissi. Yani senin kendinle kurduğun ilişki. Güven ise başka bir kişiye, gruba ya da sürece yönelir: “Bu kişi beni yarı yolda bırakmaz,” ya da “Bu düzen adaleti korur.” Bu da ilişkisel bir bağ, bir teslimiyet eylemidir.

Köken olarak gerek özgüven gerek güven, erken çocukluk dönemine dayanır. Aile içi tutarlılık, ilgiler, destek, sadakat hissi — bunlar özgüveni inşa eder. Aynı zamanda başkalarıyla kurulan güvenli bağlar, “güven” hissinin tohumlarını atar. Küçük yaşta bir çocuğun, ailesinin tutarlı davranışlarıyla büyümesi, hem kendine dair bir sağlamlık (özgüven) hem de başkalarına dair bir barışık olma (güven) hissi demektir.

Tarihsel ve toplumsal düzeyde ise özgüven ve güven birbirine paralel gelişir. Topluluklarda tek tek bireylerin değil, hem bireyin hem topluluğun güvenlik/adalet/istikrara dair hissi, güven toplumunu oluşturur. Özgüveni yüksek bireylerle kolektif güvenin güçlü olduğu toplumlar, hem bireysel hem toplumsal başarıyı potansiyel hâline getirir.

[color=]Bugünün Dünyasında: Dinamikleri[/color]

Günümüzde bireycilik, kişisel başarı, rekabet gibi kavramların yükselişiyle “özgüven” bir erdem hâline geldi. Kendine güvenen, yeteneklerine inanan, kendi potansiyelini gören insanlar öne çıkıyor. Bu, müthiş bir artı: Çünkü bireyin kendi öz gücünü tanıması, fırsatları değerlendirmesi, risk alması… Ancak öte yandan bu bireysellik, “güven” kavramını aşındırabilir.

Modern yaşamın hızlı akışı, dijitalleşme, toplumsal bağların zayıflaması; insanlar arasında derin bir güven duygusunu kurmayı zorlaştırıyor. Sosyal medya üzerinden kurulan ilişkiler, yüz yüze iletişimin azalması, anonimlik… Bunlar “güven”i, geleneksel bağların yerini dolduracak kadar sağlam kılmayabiliyor. Ve sonuçta, bireylerin özgüveni yüksek olabilir — ama başkalarına, kurallara, toplumsal süreçlere dair güvenleri zayıf olabilir.

Bir örnek: Bir şirketten bahsedelim. Çalışan özgüveni yüksek olabilir: “Ben yeterliyim, başarılıyım, sorunlarla başa gelirim.” Ama kurumda yönetim, etik kurallar ve şeffaflık eksikse, çalışan “kuruma güven”mediği için motivasyon düşebilir, anonimliğe, yabancılaşmaya yönelebilir. Yani hem bireysel hem kurumsal düzeyde özgüven kadar “güven” de önemli.

[color=]Erkek‑Kadın Perspektifinin İzleri[/color]

Bu noktada — anlayış zenginliği için — erkek ve kadınların genelde öne çıkan eğilimlerinden örnekler vermek isterim. Elbette herkes farklıdır; ama genel gözlemler ilginç farklar sunuyor.

Erkeklerde sıklıkla stratejik düşünme, hedef‑odaklı planlar, çözüm odaklılık öne çıkar. Bu özellikler özgüveni besler: “Ben karar veririm, planımı uygularım, sorunu çözerim.” Erkek bakışı daha çok bireysel mücadele, başarı, kontrol hissine dayanır. Bu çoğu zaman güçlü bir özgüven kaynağı olabilir.

Kadınlarda ise empati, toplumsal bağlar, duygusal destek arayışı ve paylaşım eğilimi öne çıkar. İnsanlar arası güven ilişkilerini kurmak, korumak, sürdürmek önemlidir. Kadın bakışı, yalnızca bireysel yeteneğe değil — birlikte olmaya, dayanışmaya, karşılıklı güvene dayanır. Bu da güven unsurunu merkeze koyar.

Bu iki perspektifi harmanlayınca ilginç bir zenginlik doğar: Birey hem “Ben yapabilirim, yolumu bulurum” der (özgüven), hem “Seninle, sizinle bu yolu birlikte yürüyebilirim” der (güven). İşte o zaman hem bireysel hem toplumsal potansiyel harekete geçer. Ama eğer sadece özgüvene yaslanırsak, yalnız bir ada haline geliriz. Sadece güvene yaslanırsak, belki hep başkalarına bağımlı kalırız.

[color=]Beklenmedik Bağlantılar[/color]

Şimdi konuyu beklenmedik bir yere taşıyalım: dijital kimlik ve toplum güveni. Günümüzde birçoğumuz sanal ortamda “profil”lerle yaşıyoruz. Orada özgüven — kimlik projeksiyonu, kendi imajını yaratma, kendini göstermek. Ama bu aynı zamanda güven sorununu gündeme getiriyor: Kim söylediği kişi mi? Arkadaş, topluluk, platform, davranışlarına güven var mı?

Benzer şekilde, küresel ısınma, iklim krizi gibi toplu sorunlarda da özgüven ve güvenin bileşimi önemli. Birey “Ben ne yapabilirim?” diyebilir — bu özgüven. Ama eğer insanlar birbirine, bilim insanlarına, yöneticilere güvenmezse, kolektif eylem zor. Yani hem özgüveni hem güveni birlikte kuramazsak, toplumsal eylem potansiyeli zayıf kalır.

Bir başka şaşırtıcı bağlantı: sanat ve yaratım. Bir sanatçı özgüvenle başlar — vizyonuna, yaratıcılığına inanır. Ama eseri toplumla paylaştığında, o esere dair güven kurmak gerekir: izleyici eserle bağ kurmalı. Özgüven olmasa yaratım olmaz; güven olmasa paylaşım ve dönüş olmaz.

[color=]Geleceğe Bakış: Potansiyel Etkiler[/color]

Önümüzdeki yıllarda, bireysel özerklik, dijital kimlikler, küresel topluluklar arttıkça; özgüven ve güven arasındaki denge, hem bireysel hem toplumsal açıdan daha kritik olacak. Eğer herkes sadece kendine güveniyorsa, toplumlar parçalanabilir. Eğer sadece başkalarına güven bir toplumsal “baget” hâline gelirse, birey içsel gücünü kaybedebilir. Dengeli bir harmonideyse hem bireyin hem toplumun sağlıklı gelişimi mümkün.

Eğitimde, çocuk yetiştirmede bu dengeyi gözetmek önemli. Çocuklara sadece “Sen başarılı olursun” demek yetmez; “İnsanlarla güven içinde ilişkiler kurarsan bu dünyada iyilik de yaparsın” diyebilmek gerek. Kurumsal hayatta — şirketlerde, yerel yönetimlerde — liderlik hem çalışanlara özgüven verecek hem kurumun güvenini sağlayacak pratiklerle şekillenmeli.

Dijital dünyanın getirdiği yabancılaşma eğilimine karşı, sanal topluluklarda bile karşılıklı güveni besleyecek kurallar, empati, açıklık geliştirmek gerek. Çünkü yalnızca bireyin “ben varım, ben güçlüyüm” demesi yeterli değil; birlikte bir şey inşa edebilmek için başkalarına güvenmek de şart.

Sonuç olarak, özgüven ile güven — yalnızca bireysel ve toplumsal dengemizi değil; geleceğimizi şekillendiren iki temel direk. Onları ayrı düşünmek, ayırt etmek önemli. Ama asıl sihir, ikisini birlikte, bilinçli ve dengeli biçimde yaşamakta.

Siz ne düşünüyorsunuz? Sizce gerçekten özgüven ve güven bu kadar ayrışabilir mi? Yoksa kurulu düzen, kültür, topluluk yapısı bu kavramları zaten içiçe mi yaşatıyor? Yorumlarınızı merakla bekliyorum…
 
Üst