Ölünce burun ne zaman düşer ?

Simge

New member
“Ölünce Burun Ne Zaman Düşer?” – Bir Forumda Başlayan Sessiz Tartışma

Merhaba dostlar,

Geçen gece uykum kaçtı, o bildiğiniz karanlık saatlerde insanın aklına saçma ama bir o kadar da derin sorular gelir ya… Telefonu elime aldım, bir foruma girdim, ve bir başlık dikkatimi çekti: “Ölünce burun ne zaman düşer?”

Başta gülüp geçecektim, sonra fark ettim ki bu soru aslında ölümün sessizliğine, insan bedeninin faniliğine, hatta toplumun ölümle kurduğu ilişkiye dair çok şey söylüyor. İşte o anda, hikâyem de başladı.

---

I. Bölüm: Morgun Sessizliği

Kübra, adli tıp teknisyeni olarak çalışıyordu. Geceleri hastanenin arka tarafındaki morgun loş ışıkları altında, sessizliğe alışmıştı. İnsan yüzlerine bakarken duygusuzlaşmak zorunda kalmıştı, ama o gece farklıydı.

Bir beden getirmişlerdi; yaşlı bir adam, ölümünden üç gün geçmişti. Genç asistan Tolga, cesedi taşırken burnun şekline dikkat etti: “Hocam, gerçekten… burun düşer mi?”

Kübra hafifçe gülümsedi, “Zamanla, evet. Ama asıl mesele düşmesi değil, neden düştüğü,” dedi.

O an morgun duvarlarına çarpan bu cümle, sadece biyolojik bir açıklama değil, bir varoluş tartışmasının başlangıcıydı.

---

II. Bölüm: Bilimle Duygu Arasında

Tolga, tıp fakültesinden yeni mezun olmuştu. Her şeye mantık ve yöntemle yaklaşırdı. Ölüm onun için bir süreçti, bir tablo, bir formüldü. Kübra ise ölü bedenlerde yaşamın izlerini görürdü; bir yüzün kaslarındaki gevşemede, bir elin hâlâ sıkılı duran parmaklarında, bir hikâye gizliydi.

Tolga mikroskop başında “Burun düşmez aslında, sadece kıkırdak doku çürür, bağlar gevşer,” dedi.

Kübra gözlerini cesetten ayırmadan cevap verdi: “Ama insan için o burnun düşmesi, birinin artık yüzünün tanınmaz hale gelmesi demek. O yüzden acıdır.”

Burada ikisi arasındaki fark, erkeklerin çözüm odaklı, kadınların ise anlam odaklı bakışını yansıtıyordu — ama klişelerden uzak, birbirini tamamlayan bir şekilde. Tolga’nın stratejik bilgisi, Kübra’nın empatik sezgileriyle birleştiğinde, ölüm bile anlaşılabilir hale geliyordu.

---

III. Bölüm: Tarihin Gölgelerinde Bir Burun

Bir süre sonra Kübra, elindeki eski tıbbi kitapları karıştırırken gülümsedi: “Antik Mısır’da mumyalama ustaları burnun düşmemesi için içini reçineyle doldururlarmış. Güzelliği korumak ölümden bile önemliymiş.”

Tolga kaşlarını kaldırdı. “Demek ölümle bile estetik uğraşmışlar.”

Kübra başını salladı: “Evet. Çünkü insanın yüzü, kimliğidir. Burnu düştüğünde, artık ‘o kişi’ değildir. Bu sadece biyolojik değil, sembolik bir kayıptır.”

Bu cümle, forumdaki herkesi etkiledi. Çünkü konu artık sadece anatomi değildi; ölüm sonrası kimlik, kültürlerin bedene yüklediği anlam, tarih boyunca insanın ölümü kontrol etme çabası konuşuluyordu.

---

IV. Bölüm: Forumda Açılan Tartışma

Bir kullanıcı “Kübra senin gibi düşünen biriyle tanışmak isterdim” yazdı.

Başka biri ekledi: “Belki de burnun düşmesi, doğanın son bir dokunuşudur — ‘artık sen yoksun’ deme biçimi.”

Tolga ise bilimsel bir açıklama paylaştı: “Ortalama 5 ila 10 gün arasında, çevresel koşullara göre değişir. Nemli ortamda daha hızlı.”

Ama ardından ekledi: “Yine de bazen sayılar yetmez.”

İşte tam da burada, insanın hem bilgiye hem duygusal açıklamaya ihtiyacı ortaya çıktı. Forum, bir anda ölüm üzerine sessiz ama derin bir toplumsal diyalog alanına dönüştü.

---

V. Bölüm: Yaşarken Düşen Burunlar

Kübra, bir gece Tolga’ya mesaj attı:

“Belki de bazı burunlar biz yaşarken düşüyor.”

Tolga anlamadı: “Nasıl yani?”

Kübra yazdı: “Kimliğimizi, gururumuzu, insanlığımızı kaybettiğimizde. O zaman da tanınmaz hale geliyoruz.”

Bu cümle, forumda en çok beğeni alan yorum oldu. Çünkü ölümün biyolojik olduğu kadar ahlaki, toplumsal bir yönü de vardı. İnsan sadece bedeniyle değil, eylemleriyle de çözülüyordu.

---

VI. Bölüm: Sessiz Bir Son, Sonsuz Bir Soru

Bir hafta sonra Kübra forumdan kayboldu. Tolga, son yazdığı mesaja baktı:

“Bazı yüzler sonsuza kadar hatırlanır. Çünkü düşmeden önce çok şey anlatmışlardır.”

O günden sonra Tolga, her morga girdiğinde sadece bedene değil, hikâyeye de baktı. Burun düşse bile, insanın bıraktığı iz asla yok olmuyordu.

Forum başlığı hâlâ orada duruyor. Yeni biri gelip aynı soruyu soruyor:

“Ölünce burun ne zaman düşer?”

Ama artık cevaplar sadece gün saymıyor; anlam arıyor, yaşamı sorguluyor.

---

VII. Bölüm: Düşen Burunların Ardında

Bu hikâye sadece ölümle değil, insanın zamana karşı direnişiyle ilgili. Bir beden çürür, bir burun düşer, ama insanın hikâyesi kalır.

Tarihin her döneminde insan, ölüme karşı bir strateji geliştirdi: mumyalama, defin, dua, yas.

Ama asıl soru şu:

“Biz yaşarken kendimizi ne kadar diri tutabiliyoruz?”

Belki de burnun düşmesi, doğanın sessiz bir metaforudur. Bizi güzelliğin geçiciliğine, kimliğin kırılganlığına, insanın kaçınılmaz sonuna davet eder.

Kübra’nın dediği gibi:

“Burun düşer, ama anlam kalır.”

---

Kaynaklar ve İlham Notu:

- Adli Tıp Dergisi (2017), “Postmortem Decomposition and Facial Identity.”

- Antik Mısır mumyalama ritüelleri üzerine: E. Hornung, The Ancient Egyptian Books of the Afterlife.

- Kültürel ölüm algısı üzerine: Norbert Elias, The Loneliness of the Dying.

---

Ve son bir soru, foruma katılan herkese:

“Sizce, bir insanın gerçekten ‘düştüğü’ an, ne zaman olur?”
 
Üst