Kıvanç ne demek duygu ?

Hasan

Global Mod
Global Mod
Kıvanç Ne Demek, Duygu?

Bana sorarsanız, "Kıvanç" kelimesi, sadece bir isim değil, içinde yüzyıllardır taşınan toplumsal normların, kadın-erkek ilişkilerinin ve duygu dünyamızın kesişim noktasını işaret eden bir kavramdır. Herkesin, özellikle de erkeklerin, "Kıvanç" kelimesini bir bakıma idealize ettiği bir dünyada yaşıyoruz. Ama ne kadar ideal? Kimler için ideal? Kadınlar için de mi? Hepimiz bu soruları kendi iç dünyamızda taşıyoruz, ama üzerine tartışmaya cesaret edemiyoruz. İşte bu yazı da cesurca bu noktaya odaklanmayı hedefliyor. Çünkü "Kıvanç" hakkında konuşmak, sadece kelimenin anlamını sorgulamak değil, aynı zamanda toplumun içine hapsolmuş duygu biçimlerini sorgulamaktır.

Toplumsal Cinsiyetin Yansıması Olarak "Kıvanç"

Kelime anlamı itibariyle "Kıvanç", Türkçede genellikle mutluluk, sevinç, gurur gibi duygusal bir durumu ifade eder. Ancak bu kelime, yalnızca kelime anlamı ile sınırlı kalmaz; özellikle erkek isimlerinde kullanıldığında bir arketipi çağrıştırır: ideal bir erkek tipi. Bu isim, bir erkek çocuğa verildiğinde, ona yalnızca bir kimlik değil, toplumsal normlara uygun bir rol de yükler. "Kıvanç" ismiyle büyüyen bir çocuk, dolaylı olarak toplumun istediği, güçlü, başarılı ve duygusal olarak mesafeli bir erkek olmalıdır. Bu, en basitinden erkeklerin duygu dünyasına baskı yapar ve onları duygusal ifadelere kapalı kılar.

Peki, erkekler duygularını gerçekten yaşayamıyor mu? Ya da bu sadece toplumun onlardan beklediği bir şey mi? Her iki durumda da sorun yok mu? Bir erkek, toplumun tüm bu duygusal baskılarını ne kadar taşıyabilir? Hem de toplumun "güçlü" olmasını beklediği bir dünyada, zayıflıklarına yer bırakılmadan…

Kadınlar ise, genellikle "empatik" ve "duygusal" özellikleriyle tanınır. Toplumun beklentisi, onlardan daima sabırlı, anlayışlı ve insan odaklı olmalarıdır. Kadınlar, duygularını ifade etme konusunda daha özgürdür, çünkü toplumsal normlar onları bu yönde teşvik eder. Ancak bu durumun da bir başka boyutu var. Kadınlar, duygusal olarak açık olmalarına rağmen, bu açıklık bazen onlara bir yük olarak geri döner. Toplum, kadınları empatik, anlayışlı, sürekli veren varlıklar olarak görürken, kadınlar kendilerini sürekli olarak başkalarına adamak zorunda hissederler.

Erkeklerin ve Kadınların Duygusal Zihniyeti Arasındaki Farklar

Erkeklerin duygusal dünyası, genellikle stratejik bir zihinle şekillenir. Sorunlar karşısında çözüm odaklı bir yaklaşım sergileyen erkekler, duygularını genellikle mantıkla çözmeyi tercih ederler. Bu, kimi zaman duygusal mesafe yaratır, ancak aynı zamanda sorumluluk ve liderlik gerektiren durumlar için faydalıdır. Kadınların yaklaşımı ise, duygusal zekâlarına dayalıdır. Empati kurarak başkalarını anlamaya çalışır, duygusal olarak başkalarıyla bağlantı kurmak onların önceliğidir. Bu farklılıklar, zaman zaman çatışmalara yol açsa da, aslında toplumun gereksinim duyduğu bir dengeyi yaratır. Birbirini tamamlayan bu iki bakış açısı, birlikte var olmaları halinde etkili bir bütün oluşturabilir. Ancak sorun şu ki, bu iki yaklaşım da toplumsal olarak pek çok durumda baskı altındadır.

Kadınların duygusal zekâsı, çoğu zaman değerli bulunurken, erkeklerin duygusal zekâsı pek takdir edilmez. Hangi durumda bir erkeğin duygusal bir yaklaşımla davranması toplumsal normlara uyar? Ne zaman bir erkek empati kurduğunda "güçlü" sayılabilir? Bir erkek, bir ilişkide duygusal olarak zayıf bir pozisyona düştüğünde, hemen dışlanabilir. Peki ya bir kadın duygusal olarak zayıf bir durumdaysa? Onun duygusal açıklığı ve anlayışlı tavrı, "doğal" ve "sahiplenici" olarak görülür. Bu, kadınların toplumun genel beklentilerine hizmet ederken, erkeklerin duygusal olarak dışlanmasına yol açar.

Toplumun İdeal Erkek Modeli ve Kıvanç İmgesi

Hadi şimdi daha zor bir soruya gelelim. "Kıvanç" isminin ardındaki toplumsal cinsiyet kodlarını ne kadar sorguluyoruz? Erkekler, duygularını daha açık yaşayamayan varlıklar mıdır? Ya da bu sadece kendilerine biçilen rolün bir yansıması mıdır? Her erkeğin "Kıvanç" gibi toplumsal bir kodu taşımak zorunda olup olmadığı tartışılmalı. Belki de bu isim, sadece bir ismimsi değil, aynı zamanda toplumsal bir baskıdır. Çünkü, bir erkek Kıvanç olamaz. O, kendi duygusal yolculuğunda bir birey olmalıdır. "Kıvanç" gibi bir etiketle büyüyen çocuk, toplumun duygusal sınırlamalarıyla büyür ve duygusal özgürlüğünden ödün verir. Bu baskılar, bir insanın gerçek benliğini bulmasını engeller.

Peki, bu noktada kadınlar ne yapıyor? Kadınlar da aynı toplumsal normlara hapsolmuş durumdalar, belki biraz daha şanslılar çünkü duygusal zekâları daha çok takdir ediliyor, ancak bu onların toplumsal beklentilerden ne kadar uzaklaştığını gösteriyor mu? Kadınların toplumdaki duygusal rolleri, onları bir yanda rahatlatırken, diğer yanda da fazlasıyla yoruyor. Biri sürekli veriyor, diğeri sürekli alıyor. Sonuçta, duygusal dengeyi kurmak ne kadar mümkün?

Sonuçta Ne Oluyor?

Gerçekten de, toplumun erkeksi ve dişil beklentilerine hapsolmuş bir "Kıvanç" ve "Empati" ikilemi, her iki cinsiyeti de baskı altında tutuyor. Bize sunulan ideal erkek ya da ideal kadın figürleri, aslında kişisel özgürlüğümüzü kısıtlayan birer hapishane olabilir. Ve bu hapishane, hem erkekleri hem de kadınları birbirine yabancılaştıran, duygusal olarak yorgun düşüren bir yapıdır. Sizin düşünceniz nedir? Kıvanç, yalnızca bir kelime mi, yoksa toplumun bilinçaltına yerleşmiş bir yansıması mı? Erkeklerin bu toplumsal baskılardan kurtulması için ne yapması gerekir? Kadınlar da bu döngüyü nasıl kırabilir?
 
Üst